Eczacılık Eğitiminde Kadının Gücü

Eczacılık Eğitiminde Kadının Gücü

Sağlığa Bakış olarak İzmir ve Ege Bölgesi’nin yegâne Eczacılık Fakülteleri Ege Üniversitesi ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Eczacılık Fakülteleri’ni sayfalarımıza taşıyoruz. Aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi’nden sınıf arkadaşı olan Ege Üniversitesi (EÜ) Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hande Gürer Orhan ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mutlu Aytemir Hocalarımız ile gerçekleştirdiğimiz uzun sohbetimizin bir bölümünü değerli okurlarımız ile paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Her iki kıymetli Hocamız ile eczacılık mesleğini, eczacılık eğitiminin durumunu ve son olarak da Cumhuriyetimizin 100. Yılında kadın olmayı konuştuk.

Kıymetli Hocalarımız, öncelikle yoğun temponuz arasında bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Dilerseniz eczacılık eğitimi ile başlayalım röportajımıza.

Sayın Hocalarımız, Türkiye'deki eczacılık eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

EÜ Prof. Dr. Hande Gürer Orhan- Eczacılık, ilk insandan bu yana var olan en eski mesleklerdendir. İnsanlık tarihinin gelişimine paralel olarak uygulama pratiklerinde önemli değişiklikler olmuş olsa da eczacılık, bitkiden veya sentetik moleküllerden ilacın üretilmesine, hastaya sunulması ve kullanımı konusunda danışmanlık hizmeti verilmesine kadar geniş bir alanı kapsar. Yoğun kimya ve biyoloji eğitimini bir arada içeren belki de tek akademik birim olduğunu söyleyebiliriz. Öğrencilerimiz ilaçların kimyasal yapısını, yapı tayinini, sentezini, öğrendikleri gibi sağlık ve hastalık durumundaki insan organizmasını ve ilaçların etki yerlerini ve mekanizmalarını da öğreniyorlar. Dolayısıyla çok zorlu ve kapsamlı bir eğitimden geçen, ilaç özelinde bakış açısı çok geniş mezunlar yetiştirdiğimizi söyleyebilirim. Bununla birlikte eczacıların yetki ve sorumlulukları ile istihdamına baktığımızda aldıkları bu kapsamlı ve nitelikli eğitimin yeterince değerlendirilemediğini söylemek de yanlış olmaz sanırım. Ne yazık ki gerek endüstride gerekse hastane ve eczanelerde eczacıların özellikle ilaç geliştirme ve ilaç danışmanlığı alanındaki uzmanlıklarının uygulamaya yansımadığını görmekteyiz ki bunun emek, zaman ve ekonomik açıdan önemli bir kayıp olduğunu düşünüyorum.

İKÇÜ Prof. Dr. Mutlu Aytemir- Eczacılık fakülteleri gerek kaliteli ve sistematik bir eğitim vermeleri gerekse bilimsel alanda oldukça üretken akademik donanıma sahip olmaları açısından üniversitelerin kıymetli fakülteleri arasında yer almaktadır. Ülkemizde şu anda, vakıf üniversiteleri de dahil olmak üzere toplam 60 adet eczacılık fakültesi vardır. Bunlardan 35 tanesi devlet üniversitesi bünyesinde olup ek olarak Kıbrıs’ta bulunan ve bize tabi olan eczacılık fakülteleri de mevcuttur. Eczacılık fakültesi olarak 5 sene süren zorlu bir eğitim programımız bulunmaktadır. Hocamın da dediği gibi, ilacı her yönüyle öğreten, yani ilacın sentezinden etkisine, nihai üründen kullanımına kadar her türlü eğitimi veren bir fakülteyiz. Mezunlarımız da birinci basamak sağlık hizmeti sunan birer sağlık çalışanı olarak bu camiada yer almaktadır. Ancak 2000’li yıllardan sonra, fakülte sayılarının ve öğrenci kontenjanlarının artmasıyla, süreç ne yazık ki olumsuz yönde değişmeye başladı. Yeni fakültelerin açılması elbette desteklenmeli, ancak eczacılık eğitimi uygulamalı laboratuvar derslerinin ağırlıklı olduğu bir eğitimdir. Dolayısıyla yeni açılan fakültelerin yeterli laboratuvar alt yapısına sahip olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu fakültelerin yeterli ve alanında uzman hocalardan oluşan bir akademik kadro ile çekirdek eğitim programına uygun nitelikli eğitim konusunda geride kalmamaları sağlanmalıdır.

Eczacılık fakültesi mezunlarının ilk tercihi genellikle toplum eczacılığı yönünde oluyordu. Ancak son yıllardaki eczacılık fakültesi sayısındaki artışa bağlı olarak mezun sayısının artması, Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yönetmelik’teki değişiklikler ile nüfusa bağlı olarak serbest eczane sayılarının kısıtlanması, beraberinde eczacı istihdam problemini de getirdi. Bu sebeple mezun eczacılarımızın akademi, ilaç ve kozmetik endüstrisi, hastaneler ve Sağlık Bakanlığı gibi farklı kurumlarda aldıkları eğitimi de oldukça işlevsel olarak kullanabilecekleri yeni alanlara yönlendirilmesi önem arz ediyor. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi olarak, her ne kadar ilk mezunlarımızı 2023 yılında veren genç bir fakülte olsak da, öğrencilerimizi birinci sınıftan itibaren bu bilinçle çok yönlü olarak yetiştirmeye önem veriyoruz.
Temel eğitimin yanı sıra, sosyal sorumluluk projeleri ile de henüz öğrenciyken meslek bilinci kazanmaları için onları destekliyoruz. Son zamanlarda klinik eczacılık ile ilgili gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Fakültemizin kurucu dekanı olarak, meslek eğitimindeki güncel konuları takip etmeyi ve öğrencilerimizi yönlendirebilmeyi oldukça önemsiyorum. Bu sebeple de enerjimizi akademik çalışmalarımıza olduğu kadar öğrencilerimize de ayırıyor, onların da bu değişikliklere uyum sağlamak için hep beraber emek veriyoruz.

Sayın Prof. Dr. Hande Gürer Orhan Hocamız siz belki bu hususta bir ekleme yapmak istersiniz. Klinik eczacılık son dönemdeki önemli konulardan.

EÜ Prof. Dr. Hande Gürer Orhan- Evet bu konu gerçekten çok önemli. Özellikle gelişmiş ülkelerde ilaç etkileşimleri ve ilaçların yanlış kullanımı, doz aşımı vb. konular ile ilgili istatistiksel veriler hastanelerde klinik eczacıların istihdam edilmesi ile ilaçların yanlış kullanımı sonucu ortaya çıkan istenmeyen etkiler ve ölüme kadar giden süreçlerin ve ciddi ekonomik kayıpların önlenebildiğini göstermiştir. Biz öğrencilerimize geçimsizlik nedir, hangi ilaçlar birlikte kullanılabilir, hangileri kesinlikle birlikte kullanılmamalıdır, doz aşımında ne olur gibi bilgilerin hepsini veriyoruz. İlacı her yönüyle bilen eczacıdır, bu nedenle hastanelerde doktor ve hemşirelerin yanı sıra klinik eczacıların da varlığı hem hastaların sağlığının korunması hem de sağlık ekonomisinde ciddi bir yükün ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır. E.Ü. Eczacılık Fakültesi olarak Klinik Eczacılık Anabilim Dalımız ile öğrencilerimizi bu alanda deneyimli olarak mezun etmeye çalışıyoruz. Üniversitemiz Tıp Fakültesi ve Uygulama ve Araştırma Hastanemizin de pratiklerimiz ve uygulamalarımız konusunda büyük desteği olduğunu söylemek isterim. Geçen yıl Sağlık Bakanlığımız ilk kez klinik eczacılık kadroları ilan etti ve hastaneler de ilk klinik eczacılık uzmanlarımız istihdam edilmeye başlandı. Bu durum eczacıların gerek devlette gerekse özel sektörde istihdam olanaklarının artması anlamında da sevindirici. Eczacılık Fakülteleri mezunlarının eğitimlerini insan sağlığına ve ülke ekonomisinin korunmasına dönük kullanabilmeleri için Sağlık Bakanlığı ve YÖK ile iş birliği içerisinde ortak bir yol haritası belirlenmesinin ülkemize büyük fayda sağlayacağına inanıyorum. Benzer iş birliği ile yapılacak planlamaların eğitim sonrasında iş olanaklarına erişebilecekleri güvencesi sağlanacak mezunlarımızın doktora eğitimini tercih etmeleri açısından da büyük önem taşıdığını söylemek isterim.

Yeni açılan eczacılık fakültelerinin gerçekten ihtiyaç duyulduğu için mi açıldığını düşünüyorsunuz? Yüksek öğretim kurumunun bu konudaki ulusal politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

EÜ Prof. Dr. Hande Gürer Orhan- Birçok alanda hepimizin aslında ortak endişesi değersizleşme. Eczacılık açısından da bakınca bu tür kaygıların ortaya çıktığını görüyoruz. Yeterli öğretim elemanı ve fiziksel altyapısı olmayan fakültelerden mezun eczacıların sayısının artması ile birlikte eczacılık mesleğine ilişkin bir değersizleşme olur mu? Benim branşım toksikoloji. Toksikologlar kimyasal maddelerin insan sağlığı üzerine olası riskinin değerlendirmesini yaparlar. Bu risk değerlendirmesini bilim insanı yapar ama arkasından toplumda bu riskin yönetilmesi gelir. ‘Risk yönetimi’ni yasa koyucu yapar. Yani bilim insanları bir kimyasal maddenin belli şartlarda kullanımının toplumda neden olabileceği sağlık risklerini belirledikten sonra yasa koyucu dışa bağımlı olmama, ekonomik ve teknolojik yeterlilik gibi.- açılardan değerlendirerek bu riskin nasıl yönetileceğine karar verir. Eczacılık Fakültelerinin açılması konusunda da yüksek öğretim kurulunun büyük fotoğrafı görerek bazı planlamaları olması doğaldır. Burada iyi bir risk iletişimi ile bunun gerekçelerinin toplum ile paylaşılması ve istihdam konusunda endişeleri giderecek alınan önlemler konusunda bilgilendirme yapılması bu kaygıları azaltacaktır. Aynı zamanda yeni açılan fakültelerin eğitim kadrolarının, eğitim ve laboratuvar altyapı olanaklarının güçlendirilmesi de bu endişeleri gidermeye yardımcı olacaktır. Örneğin Mutlu Hocamızın Dekanı olduğu İKÇÜ Eczacılık Fakültesi bu konuda çok başarılı bir örnektir. Hocamızın da dediği gibi bu fakültemiz de geçen yıl ilk mezununu veren yeni bir fakülte ancak onlar açılır açılmaz öğrenci almadı. 4-5 yıl öğretim elemanı kadrolarını oluşturmak üzere araştırma görevlilerini köklü fakültelerde doktora eğitimine gönderdiler, kadrolar tamamladıktan sonra öğrenci alındı. Bunun sonucunda da şimdi gördüğümüz gibi güzel ve yeterli bir eğitim oldu. İKÇÜ Eczacılık Fakültesi öğretim elemanlarının pek çoğu bizim Fakültemizden İKÇÜ’e transfer olmuştur ya da E.Ü. Eczacılık Fakültesinde doktoralarını yapmıştır. Bu anlamda İKÇÜ eczacılık fakültesinin başarıları ile gururlandığımızı söyleyebilirim.

İKÇÜ Prof. Dr. Mutlu Aytemir-
Ben devlet üniversitelerinde eczacılık fakültelerinin açılması hususunda olumsuz bir bakış açısı taşımıyorum. Eğer fakültenin akademik kadrosu yeterli ise, gerekli altyapı ve laboratuvar olanakları mevcut ise, çekirdek eczacılık eğitimi verilebilecek alt yapı bulunuyorsa elbette açılabilir. İzmir ve Ege Bölgesi’nde Ege Üniversitesi ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi olarak sadece iki fakülteyiz. Bölgeye olan talep ve fakültemize verilen kontenjan nedeniyle, öğrenci sayılarımız yüksek ve bu durum da laboratuvar olanaklarımızı oldukça zorluyor. Bu açıdan yeni fakültelerin açılması fayda sağlayabilir. Bununla birlikte İngilizce eğitim veren vakıf ve devlet üniversiteleri iyi bir dil altyapısı sunabiliyor, bu da özellikle ilaç endüstrisine yönelmeyi düşünen eczacılar için oldukça önemli bir ölçüttür. Ancak öncelik elbette çekirdek eczacılık eğitimini çok iyi verilmesi olmalıdır. Bununla birlikte, eczacılık eğitimi sonrasında tıpkı diş hekimliği ve tıp fakültelerinde olduğu gibi uzmanlık ile ilgili bir sınav planı yapılmasının meslekte ihtisaslaşmayı da sağlayacağını düşünüyorum. Bunlar elbette el birliğiyle, ortak düşünülmesi gereken ve birlikte karar alınması gereken ileriye dönük konulardır.

Eğitimin akredite edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

EÜ Prof. Dr. Hande Gürer Orhan- Bu husus gerçekten çok önemli. Ege Üniversitesi köklü bir üniversite, 68 yılımızı doldurduk. Aynı zamanda Türkiye’de YÖKAK’ın kurumsal akreditasyonunu alan ilk devlet üniversitesi. Burada elbette üst yönetimin vizyoner duruşunun da önemini görüyoruz. Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Necdet Budak bu konuda önemli bir liderlik sergiledi. Üniversitemiz vizyonunun da bir parçası “kaliteli eğitim”. Üniversitemiz 2018 yılından bu yana program akreditasyonları konusunda büyük bir seferberlik içerisine girdi ve büyük bir gururla da bunu başardı. Özellikle akreditasyon ajansı olmayan bölümlerimizin hazır bulunuşluğunu sağlamak amacıyla 2018 yılında kurduğumuz “akreditasyon destek komisyonu” YÖKAK değerlendiricileri tarafından örnek model olarak ifade edildi ve 2019 yılında Ege Üniversitesinde 12 olan akredite program sayısı bugün 53’e bu çabalar ile ulaştı. Eczacılık Fakültelerinin eğitiminin akreditasyonuna geldiğimizde YÖKAK tarafından yetkilendirilmiş bir kurum olan ECZAKDER tarafından verildiğini ve. Bizim, E.Ü. Eczacılık Fakültesi olarak ECZAKDER tarafından iki defa tam akreditasyon almaya hak kazandığımızı söylemek isterim. Söz konusu akreditasyon eğitiminizin kalitesini, altyapınızı ve mezun kalitenizi ortaya koyuyor. Ülkemizde YKS kılavuzunda öğrencilerin tercih edişinde rol oynayan bir faktör. Aynı zamanda YÖKAK’ın Uluslararası yükseköğretim kalite güvence kuruluşlarına üyelikleri sayesinde almış olduğumuz kurumsal akreditasyon Üniversitemize uluslararası görünürlük sağladığı gibi uluslararası öğrenciler tarafından tercih edilirliğine de büyük katkı sunuyor.

İKÇÜ Prof. Dr. Mutlu Aytemir- ECZAKDER’e iki defa mezun vermiş olmayı ön koşul olarak belirliyor. Biz ilk mezunlarımızı geçen yıl verdik, bu yıl ikinci kez mezun vereceğiz. Sonrasında İKÇÜ Eczacılık Fakültesi olarak akreditasyon başvurumuzu gerçekleştireceğiz ve bu konuda da çok heyecanlıyız. Akredite bir fakülte olmak, daha başarılı öğrencilerin tercihi olmak için ve aynı zamanda da belirli bir standartta eğitim almış Eczacıları sektöre kazandırmak için önem taşımaktadır. Akredite olan sınırlı sayıda fakülte olduğunu unutmamak gerekiyor. Ege Üniversitesi’nin yaptığı şey çok değerli, bunu kesinlikle üniversitelerin rol model alması gerekir. Biz de İKÇÜ olarak bu yıl ilk kez YÖKAK’a başvurumuzu gönüllü olarak yaptık. 10 yıllık bir üniversite olmamıza rağmen Gönüllü olarak başvurumuzu yapmaktan da gurur duyuyoruz. Bu hususta Rektörümüz Prof. Dr. Saffet Köse’nin de tıpkı Prof. Dr. Necdet Budak gibi vizyonlu bakış açıları ve destekleri çok kıymetli.

Eczacılık fakültesindeki öğrencilerin ağırlıklı olarak kadınlardan oluştuğunu biliyoruz. Bunu Cumhuriyetin 100. yılında bir kadın olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

EÜ Prof. Dr. Hande Gürer Orhan- E.Ü. Eczacılık Fakültesi’nde öğrencilerimizin %58’i kadın. Öğretim üyelerimize bakınca profesörlerimizin 32’sinin kadın ve 9’unun erkek olduğunu görüyoruz. Doçentlerimizde bu sayı biraz daha birbirine yaklaşıyor. Ege Üniversitesi’nin geneline baktığımızda da kadın yöneticilerin oldukça çok sayıda olduğunu görebilirsiniz. 2 kadın rektör yardımcımızın yanı sıra sağlık alanındaki 6 fakültemizin tümünün dekanları da kadın…

İKÇÜ Prof. Dr. Mutlu Aytemir-
İKÇÜ Eczacılık ailesi olarak kadın öğretim üyesi ve yardımcılarımızın sayısı oldukça fazla ve akademik kadromuzun büyük çoğunluğunu kadın öğretim elemanları oluşturmaktadır. Öğrencilerimizin ise %60’ı kadınlardan oluşuyor. Ben kişisel olarak da eczacılık mesleğinin kadına yakıştığını düşünüyorum açıkçası. İKÇÜ’ye 2019 yılında geldiğimde yönetim kurulunda tek kadın dekandım. Şu anda altı kadın dekanımız var. Üniversitelerimizde de kadın nüfus özellikle yönetim kademelerinde arttığında bence kalite de doğrudan etkileniyor. Kadınların ayrıntıları önemseyen yapıları ve farklı bakış açılarıyla analiz yapabilme yetenekleri, eğitimin kalitesini de olumlu yönde etkileniyor.

EÜ Prof. Dr. Hande Gürer Orhan- Ben de aynı duyguları paylaşıyorum. Bir kadın olarak özgür ve bir ayrım hissetmeksizin “insan” olarak yaşayabiliyorsak bunu Atatürk’e ve Cumhuriyetimizi var edenlere borçluyuz. Bizler de verdiğimiz eğitim ile ülkemize katkı sağlayabiliyor ve bilimsel çalışmalarımız ile ülkemizi iyi şekilde temsil edebiliyorsak, Cumhuriyet kadınının neler başarabileceğini gösterebildiysek ne mutlu bize… Cumhuriyetimizin nice 100 yıllara erişmesini yürekten diliyorum.

İKÇÜ Prof. Dr. Mutlu Aytemir- Cumhuriyetimizin 100. Yılını yaşamak büyük bir gurur, bu gururu kalbimde taşımaktan mutluluk duyuyorum. Bu arada sevgili eşime de çok teşekkür ediyorum. Şu anda ondan uzaktayım, yıllar evvel Londra’da uzak kaldım. Ne mutlu ki beni her zaman destekledi, her zaman yanımda oldu. Bir cumhuriyet çocuğu olan eşime de bir cumhuriyet kadını olarak teşekkür ediyorum. Burada kurucu dekan olmak elbette zorlu bir süreçti, ama onun desteğini her zaman hissettim. Biz İKÇÜ Eczacılık Fakültesi olarak 35 hocamız ile birlikte oldukça zorlu bir süreci tamamladık, ama söylemeden geçmek olmaz Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi her zaman yanımızdaydı, bize fakülte olarak her zaman destek oldular. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde bir cumhuriyet kadını olarak kadınların ağırlıkta olduğu bir alanda olmaktan çok büyük bir mutluluk ve aynı zamanda da büyük bir gurur duydum.

Sağlığa Bakış Dergisi