Şeker Hastalığı, Havaleler ve Epilepsi’de İlk Yardım

Şeker Hastalığı, Havaleler ve Epilepsi’de İlk Yardım

Vücutta bir etkiye karşı tepki olarak ortaya çıkan ateş ve ağrı gibi savunma mekanizmaları, terleme, soluk alıp vermede daralma, iç sıkıntısı gibi hissedilebilen ya da gözlenebilen değişiklikler günlük hayatta bazen önemsenmese, ufak bir şikâyet olarak düşünülse bile ciddi bir hastalığın başlangıcı olabilir. Bu nedenle her zaman bu konuda dikkatli olunmalı ve hastanın durumu hakkında şüphe duyduğunuzda tıbbi yardım alınmalıdır. Bunların başında; göğüste çeneye ve kollara da yayılabilen bir kuvvetli ağrıyla birlikte kendini belli edebilen kalp krizi (Akut Miyokard Enfarktüsü), kalp spazmı (Angina Pektoris), açlık ve baygınlık hissi ve soğuk soğuk terleme gibi belirtilerle kendini belli edebilen diyabet kaynaklı kan şekerinin normalden düşük olması (Hipoglisemi), özellikle ilaç ya da gıda kaynaklı şiddetli alerjik reaksiyonlar (Anaflaksi), yüksek ateşle oluşan titremeler ve kasılmalar şeklinde kendini belli edebilen havaleler, menenjit ve epilepsi vakaları gelir. Yaşamı tehdit eden bu durumlar acil tıbbi müdahale gerektirir. Genel olarak tüm bu durumlarda kişinin durumunun sakin ve sessiz bir şekilde değerlendirilmesi ve hasta ya da yaralıya güven vermek ve onu rahatlatmak önemlidir. Aynı zamanda kesinlikle ve vakit geçirilmeden 112/999 aranmalı ya da arattırılmalıdır.

Geçen Nisan ayında kalp krizi ve kalp spazmı konularına değindiğimiz için bu konuyla ilgili bilgileri Sağlığa Bakış dergimizin linkinde görebilirsiniz. Bu yazımızda sizlere şeker hastalığı, yüksek ateş ve havaleler, menenjit ve epilepsi vakalarında ilkyardım konusunda neler yapmamız gerektiğinden bahsedeceğiz.

ŞEKER HASTALIĞI (Diabetes mellitus): Vücudun yeterli insülin üretemediği ve/veya hücreler üzerindeki insülin etkisinin azalması (insülin direnci) sonucunda kan ve idrardaki şeker seviyelerinin yükselmesi şeklinde kendini gösteren uzun süreli (kronik) bir hastalıktır. Yüksek kan şekeri seviyeleri süreçle birlikte kan damarlarına, sinir sistemine ve çeşitli organlara zarar verebilir. İnsülin, mide arkasında bulunan pankreas bezinin ‘Langerhans Adacıkları’ adı verilen bölgesinde üretilen ve vücuttaki kan şekeri (glikoz) seviyesini düzenleyen bir hormondur. Bu hormon organizmanın en küçük yapı taşları olan hücrelerin enerji üretimini sağlamak için ihtiyaç duydukları glikozun kan dolaşımıyla taşınmasında rol oynar. İhtiyaçtan fazla glikozun da karaciğer ve kaslarda depolanmasını sağlar.

İki tip diyabet vardır. İnsülinin çok az ya da hiç üretilmediği, insüline bağımlı olan otoimmün bir hastalık olan Tip 1 diyabet ve genellikle yaşam tarzlarımız sonucunda gelişen insüline bağımlı olmayan Tip 2 diyabet.

Tip 1 diyabetli kişilerin yaşamları boyunca düzenli insülin enjeksiyonlarına ihtiyaçları vardır. Bazen juvenil diyabet veya erken başlangıçlı diyabet olarak da adlandırılır. Çünkü genellikle çocukluk veya ergenlik yıllarında gelişir. İnsülin, şırınga veya enjeksiyon kalemi (insülin kalemi) kullanılarak uygulanabilir. Bazı durumlarda, vücuda bağlanan, kart destesi büyüklüğünde küçük bir cihaz olan pompa aracılığıyla verilir. İnsülin, pompadan deri altına yerleştirilen bir iğneye kadar uzanan bir boru parçası aracılığıyla uygulanır.

Tip 2 diyabette vücut yeterli insülin üretemez veya onu düzgün kullanamaz. Bu tip genellikle obezite ile ilişkilendirilir ve 40 yaş üstü kişilerde daha sık görüldüğü için olgunluk başlangıçlı diyabet olarak da bilinir. Ailenizde bu türün bulunması durumunda bu türü geliştirme riski artar. Tip 2 diyabet genellikle diyet, kilo kaybı ve düzenli egzersizle kontrol altına alınabilir. Ancak ağızdan alınan ilaçlara ve bazı durumlarda insülin enjeksiyonlarına ihtiyaç duyulabilir.

Şeker hastası olan kişiler bir problem yaşadıklarında olaya şahit olabilecek kişileri uyarabilmek adına uyarı bilezikleri, kartlar veya madalyonlar takabilirler.

Yüksek kan şekeri (Hiperglisemi): Günler içinde yavaş yavaş gelişir. Tedavi edilmediği takdirde hiperglisemi bilinç kaybına (diyabetik koma) neden olur ve hastanede acil tedavi gerektirir.

Tanı olarak; sıcak kuru cilt, hızlı nabız ve solunum, meyveli tatlı nefes, hava açlığı ve aşırı susama gibi belirtileri yorgunluk ve uyuşuklukla beraber müdahale edilmediği takdirde bilinç kaybı izler. Hastanın acilen sağlık kuruluşuna sevki sağlanmalıdır. Bilincini kaybetmiş bir hastada 112 Acil Yardım hemen aranmalı, solunumu kontrol edilmeli, solunum varsa kişiye Kurtarma (Koma) Pozisyonu verilerek ve hastanın yaşamsal bulguları takip edilip kaydedilerek 112 Acil Yardım bu şekilde beklenmelidir. Solunumda gitmiş ise Temel Yaşam Desteği’ne (CPR=Cardio Pulmoner Resüsitation) geçilmelidir.

Düşük kan şekeri (Hipoglisemi): Kan şekeri seviyesi normalin altına düştüğünde ortaya çıkar. Hastada tepki düzeyinin hızla kötüleştiği görülmektedir. İnsülin-şeker dengesi yanlış olduğunda, örneğin diyabet hastası bir kişi öğün atladığında veya çok fazla egzersiz yaptığında hipoglisemi gelişir. Yeni tanı almış diyabetli kişilerde şeker dengesini sağlamaya çalışırken daha sık görülür. Daha nadir olarak epileptik nöbet veya aşırı alkol tüketimi sonrasında hipoglisemi gelişebilir. Isı bitkinliği veya hipotermi ile de ortaya çıkabilir. Ayrıca hastanede uzun süre damar yoluyla beslenmiş hastalarda, mide-bağırsak ameliyatı geçirmiş kişilerde gastrointestinal sistemde oluşabilecek tembellik nedeniyle nekahat devresinde eve çıktıklarında ve normal beslenmeye geçtiklerinde besinlerden yeteri kadar emilim olmadığında da şeker seviyeleri düşebilir. Diyabet hastaları kan şekeri seviyelerini ve insülin ilaçlarını kontrol etmek için kendi kan test kitlerini yanlarında taşıyabilirler. Aynı zamanda birçoğu şeker veya şekerli bir gıda taşır. Böylece acil durumlara karşı hazırlıklı olurlar. Kişinin üzerinde diyabet kimlik bileziği veya kolyesi bulunması, tablet veya insülin şırıngası gibi ilaçlar da kişinin diyabet hastası olduğunu bize anlatabilir. Hipoglisemi atağı ileri evrede ise, bilinç bulanıklığı ve kaybına neden olabilir ve kişi şeker komasına girebilir.

Kişide diyabet öyküsü varsa, kişi kendisi de kan şekerinin düştüğünü atağın başlangıcından tanıyabilir. Tanı olarak; baş dönmesi, baş ağrısı, baygınlık ve açlık hissi, soğuk soğuk terleme, nemli cilt, dolgun hızlı nabız, çarpıntı ve kas titremeleri ve daha ileri seviyede tepki düzeyinin kötüleşmesi, kafa karışıklığı ve mantıksız davranışlar gözlenebilir. Kandaki şeker oranını mümkün olduğunca çabuk yükseltmek ana hedefimiz olmalıdır. Hastanın bilinci yerindeyse oturmasına yardımcı olunur. Diyabet hastaları kan şekeri düşmesini engellemek için sık ve az yerler. Yanlarında muhakkak şeker ya da şekerli bir gıda bulundururlar. Eğer hasta böyle bir imkâna sahipse bunları almasına yardımcı olun ya da siz bir şeker, meyve suyu bularak hastanın yemesini veya içmesini sağlayın. Kendini daha iyi hissedene kadar dinlenmesini sağlayın. Eğer yanında ya da ortamda glikoz seviyesini kontrol edebilmesi için glikoz test kiti varsa bulmasına ve ölçüm yapmasına yardım edin. Zira yeri gelir bir kesme şeker, bir meyve suyu ya da şekerli bir gıda hayat kurtarır. Açlık kan şekeri değerleri 70-100 mg/dl’dir. 100-125 mg/dl açlık kan şekeri seviyesi kişide prediyabet (Gizli Şeker) olduğunu, 126 mg/dl ve daha yüksek kan şekeri değerleri de kişinin diyabet /şeker hastası olduğunu göstermektedir. 70 mg/dl altı tehlikeli olup 40 mg/dl altı yaşamsal risk doğurur ve hasta komaya girebilir. Verdiğimiz bu şeker ya da şekerli içecek düşmüş olan bu kan şekeri değerini 25-30 mg /dl oranında yükselttiğinde bu risk ortadan kalkmış olur. Fakat hastada diyelim ki o an 350 mg /dl kan şekeri değeri gibi yüksek bir glikoz değeri olsa bile bu ek olarak verilen 25-30 mg /dl kişinin durumunda bir risk oluşturmaz. Bu yapılanlara karşılık yine de hastanın genel durumunda kötüye doğru bir gidiş gözlemleniyor ise 112 Acil Yardım kesinlikle aranmalı ya da arattırılmalıdır. Hasta bilincini kaybederse de solunumu kontrol edilmeli, solunum varsa kişiye Kurtarma (Koma) Pozisyonu verilerek ve hastanın yaşamsal bulguları takip edilip kaydedilerek 112 Acil Yardım bu şekilde beklenmelidir. Solunum da gitmiş ise Temel Yaşam Desteği’ne (CPR=Cardio Pulmoner Resüsitation) geçilmelidir.

HAVALELER ve EPİLEPSİ:
Havaleler (Konvülsiyon): Beyindeki sinir merkezinin bir hasar sonucu anormal elektriksel deşarjı yani boşalmaları olarak ifade edilebilir. Bu deşarjlar vücuttaki kasların bir kısmı ya da tamamının istem dışı kasılmalarına neden olabilir. Beyin yaralanmaları ve enfeksiyonları, yüksek ateş ve bazı hastalıklar havale nedenleridir.

Ateşli havaleler: Herhangi bir hastalık sonucu vücut sıcaklığının 38 derece santigrat üzerine çıkmasıyla oluşan, özellikle 6 ay ile 6 yaş arasındaki çocuklarda sıklıkla görülen ve en uç noktada yaşamın sonlanmasına bile neden olabilen beyin hücrelerinin normal dışı aktivite göstermesidir.

Bu gibi durumlarda ateşi düşürmek ana hedefimiz olmalıdır. Ateşin daha fazla yükselmesini engellemek için ilk önce bebek ya da çocuğun üzerindeki kıyafetleri çıkaralım. Burada önemli olan ilk yardımda tüm vakalarda hasta ya da yaralıyı sıcak tuttuğumuz halde sadece yüksek ateş ve sıcak çarpmalarında ısı alışverişini sağlamak için soyarız. Aynı zamanda atar damarların yüzeye yaklaştığı nabız noktaları olan; alın, şakaklar, koltuk altları, dirsek içleri gibi noktalara çeşme suyu ile ıslattığımız (kesinlikle sirke kullanılmamalıdır) bezleri kompres yapmak ve bu bezler ısındıkça değiştirmek, ısıyı taşıyan kanı soğutmak suretiyle ateşi düşürmek adına önemlidir. Bu uygulamanın dışında çocuğu ya da kişiyi ıslak çarşafa sarmak, küvete oda ısısındaki suya sokmak, ılık duş aldırmak diğer yöntemlerdir. Soğuk su hastanın şoka girmesine neden olabileceği için uygulanmamalıdır. Kafa karışıklığı, sayıklamalar, gözlerde kaymalar, özellikle vücutta tek taraflı, periyodik ve artan kasılmalar, uyuşmalar gibi genel durumda farklılıklar gözlemleniyorsa yukarıdaki uygulamalarla vakit kaybetmeden kişinin bir sağlık kuruluşuna sevkinin sağlanması son derece önemlidir.

Bir de burada atlanmaması gereken bir diğer önemli durum da beyin zarı iltihabı ile gelişen Menenjit’tir. Menenjitte spesifik olarak görülen boyun sertliği daha ileri safhada bazen görülmese de bastırıldığında solmayan, belirgin kırmızı ya da mor renkte döküntüler şeklinde kendini belli eder. Sağlıklı bir bebekte sırt üstü yatarken boyuna elle girildiğinde ve boyuna enseden desteklenerek yukarı doğru kaldırma hareketi uygulandığında, sağlıklı bir bebek harekete eşlik ederek boynunu kaldırmaya çalışırken, menenjit geçiren bir bebekte ense kütük gibi serttir ve bu refleks hareket gözlenmez. Ve menenjit enfeksiyonu geçiren bir kişide gün ışığı, elektrik ışığı, televizyon ışığı gibi her türlü ışığa karşı hassasiyet vardır. Bu açıdan yüksek ateşin seyrettiği vakalarda uyanık olmak, her beş vakadan birinin yaşamını kaybettiği, her altı vakadan birinde işitme kaybı, konuşma ve öğrenme güçlüğü, davranış bozuklukları, epilepsi ve zeka geriliği gibi komplikasyonlara neden olabilen menenjit gibi çok önemli sekeller bırakan bir durumu gözden kaçırmamak lâzımdır. Aynı zamanda çocuklarımızın bebeklik evresiyle başlayan aşı takvimleri de aynen uygulanmalıdır.

Epilepsi: Halk arasında ‘Sara hastalığı’ olarak bilinir. Beynin normal aktivitesinin; beyindeki sinir hücrelerinin aşırı, düzensiz ve ani değişimleri sonucunda geçici olarak meydana gelen anormal elektriksel aktiviteler sonucu bozulması ile oluşan, genellikle sebepsiz tekrarlayan atakların görüldüğü nöbet ya da motor duyusal, bilişsel ruhsal belirtiler ve bilinç bozuklukları ile karakterize edilen, yaklaşık kırk farklı çeşidi olan bir hastalıktır. Ülkemiz nüfusunun yaklaşık olarak %1’ine karşılık olarak gelen 850 bin ilâ 1 milyon kişinin, yeni doğandan (0-27 gün) tutun da çocuk ve yetişkinlerden her yaşamı etkilemektedir. Ailede epilepsi öyküsü olma durumu, birtakım çevresel faktörler, stresli yaşam, kafa travmaları, ateşli hastalıklar, doğum sırasında meydana gelen beyin hasarları, uyku-uyanıklık döngüsü ve uykusuzluk, açlık, hormonal değişiklikler (gebelik, ergenlik ve yaşlılık evrelerinde) epilepsiye neden olabilecek etkenler olarak sayılabilir.

Kişi epileptik nöbet geçireceğini Aura dediğimiz bazı belirtilerle hisseder. Özellikle gördüğü o anı daha önce yaşamış gibi hissedebilir (Dejavu Hissi). Ani korku dalgası yaşayabilir ya da çevresindeki kişilerin hissetmediği olağan dışı koku ve tatlar hissedebilir. İşitme duyusunda ani ve beklenmedik değişiklikler olabilir. Beyindeki elektriksel boşalmalara bağlı olarak kol ve bacaklarda refleks dışı istemsiz kasılmalar, göz dalmaları, ağız şapırdatmaları, zaman ve mekân algılamasından sapmalar ve tutarsız konuşmalar gözlenebilir. Kişi kriz geçireceğini anladıysa ve evde ise odasına çekilir. İş ortamında güvendiği arkadaşları varsa bunlara durumunu ve ne yapılması gerektiğini anlatması önemlidir. Bazen kişi kriz anında ani bir haykırmayla yere düşer. Kriz anında dili ısırma, idrar ya da gaita kaçırma, ağzından köpük, salya, kan gelmesi gibi durumlar gözlemlenebilir. Kriz anında ve sonrasında hızlı kalp atışı ve nefes alma, kalp çarpıntısı görülebilir. Ataklar birkaç dakika içinde sonlanacağından kişiye kesinlikle müdahale edilmemeli, kriz sürecini tamamlamaya bırakılmalıdır. Sadece kişinin başı ile yer arasına elimizi ya da kişinin başının altına yastık ya da dürülmüş bir ceket vd. gibi konarak başa alabileceği darbelerden korunması sağlanabilir. Çevresinde bulunan ve kendisine zarar verebilecek eşyalar (sehpa, cam eşya gibi) kendisinden uzaklaştırılmalıdır. İmkân dahilinde ise solunumu bozabilecek sıkan bir kravat ya da eşarp gevşetilmelidir. Beyine yeni bir uyarı göndererek krizin sürecini uzatacak bir etkisi olacağından kesinlikle kişiye soğan, kolonya ya da uyarıcı herhangi bir şey koklatılmamalıdır. Aynı şekilde kol ve bacakların tutularak ya da kişiyi baskılayarak krizin kontrol altına alınmaya çalışılması, krizin sürecini uzatabileceği gibi omuz çıkığı, tendon kopmaları, kemik kırılmaları gibi ameliyatla sonuçlanabilecek ortopedik sorunlara da neden olabilir. Bu nedenle kriz kendi sürecini tamamlayıncaya kadar kişiye dokunulmamalıdır. Kişi kasılırken ağzını açmaya çalışmak; çene çıkığı, dişlerini kırma, açmaya çalışan kişinin parmaklarının ısırılması ve kanamaya neden olabileceği için kesinlikle kilitlenmiş çene açılmaya çalışılmamalıdır. Kişinin kriz geçtikten sonra genel durumuna (bilinç, kanama, kırık gibi) bakılarak gerekli müdahaleler yapılmalıdır. Her şey normalse kişi kriz geçtikten sonra yorgunluk, geçici bilinç kaybına bağlı sersemlik durumu yaşayabilir.


Ecz. Muzaffer HAKSEL
İlk Yardım Eğitmeni