Biyofrekans Sistematiğinin Kansere Yaklaşımı

Biyofrekans Sistematiğinin Kansere Yaklaşımı

‘Teşhisi kabul et. Prognozu kabul etme!’ Caryle Hirshberg

Biyofrekans Sistematiğinin kansere yaklaşımı üzerine Dahiliye Uzmanı Doktor Şafak Dağlı ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik.

Biyofrekans Sistematiğinin Kansere Yaklaşımı
‘Teşhisi kabul et. Prognozu kabul etme!’ Caryle Hirshberg
Biyofrekans Sistematiğinin kansere yaklaşımı üzerine Dahiliye Uzmanı Doktor Şafak Dağlı ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik.

Sayın Şafak Dağlı öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Doktor Şafak Dağlı?
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. İç hastalıkları ihtisasımı tamamladıktan sonra çeşitli devlet hastanelerinde uzman hekim olarak görev yaptım. 2018 senesinde Sağlık Bakanlığı’ndaki görevimden ayrılıp kendi muayenehanemde Biyofrekans Sistematiği ve diğer tamamlayıcı tıp uygulamaları üzerinde çalışmalarımı sürdürdüm. Halen Bursa’da bulunan özel bir fizik tedavi merkezinde bulunan getat merkezinde uzman hekim olarak çalışmalarıma devam etmekteyim.

Çağımızın hastalığı kanser her geçen gün artış göstermekte. Kanseri tetikleyen bir çok faktör olduğunu biliyoruz. Ancak bilmediğimiz ya da önemsemediğimiz faktörler de var mıdır?
Kanser genetik bir hastalık olarak öğretildi hep bize. Ancak atalarında kanser vakası görülmemiş kişilerin de kansere yakalandığını biliyoruz. Sadece genetik etkenlerin kansere yol açmadığı zaman içinde anlaşılmış oldu. Her insan aslında potansiyel bir kanser hastasıdır. Yaşam koşulları geçtiğimiz yüzyıllara göre sürekli değişkenlik gösteriyor. İnsanlar yaşamını sürdürebilmesi için beslenmeye ihtiyaç duyarlar. Ancak bundan elli yıl önce yediğimiz gıdalarla, şimdi tükettiğimiz gıdalar arasında çok büyük farklılıklar var. Gıdaların mineral, vitamin ve hatta protein değerlerinin düşmesi yanı sıra, çevresel etkenlerden ötürü moleküler yapıları da değişime uğramakta. Mutasyona uğramış gıdalarla besleniyoruz. Ve aslında tükettiğimiz gıdalar birçoğu aslında kanser hastası gıdalar. Toprak kirlendi. Ciddi anlamda ağır metal içeriyor toprak yüzeyi. Sular kirlendi. Ph değerleri insan bedenine uyumsuz bir hal aldı. Ağır metal yükü taşıyan su vücudumuza girdiği andan itibaren hastalıkları da beraberinde getirmekte. Su ile beslenen sebze, meyve, tahıl ve tüm diğer besinler maalesef ki kansere yol açabilen ağır metaller içermektedir. Bunun yanı sıra hazır gıdaların yapımında kullanılan kimyasal katkı maddeleri kanseri tetikleyen etkenlerden oluşabilmekte. Hava kirliliği, zorlu yaşam koşulları, iklim değişikliği gibi etkenler bağışıklık sistemini çökertmekte. Bütün bunların yanında yoğun kullanılan cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik cihazların bağışıklık sistemine ciddi zararlar verdiği biliniyor. Ancak bütün bunların çözümü var.

Korkutucu bir tablo çizdiniz bize. Ama cümlenizin sonunda bir parça da olsa su serptiniz yüreğimize. Nedir bu çözüm ya da çözümler?
Öncelikle korkmamalıyız! (Kahkahalar) Biyofrekans Sistematiği ile kanserden korunabilir hatta kansere yakalanmış olsak dahi ondan kurtulabiliriz. Öncelikle yaşam biçimimizi düzene koymalıyız. Hazır gıdalardan mümkün olduğunca uzak durmalıyız. Cep telefonu ve bilgisayar kullanımını azaltamıyorsak, evimizi, çalışma alanımızı ve kendimizi elektro manyetik radyasyondan koruyucu ürünler ile korumaya almalıyız.

Biyofrekans Sistematiği ile kanseri yenebilir miyiz?
Tüm hastalıklar gibi kanser de elbette tedavi edilebilen bir hastalıktır. Doğru zamanda, doğru konulmuş bir teşhis ve doğru tedavi yöntemleri ile olumlu sonuçlar alınabilir. Biyofrekans Terapi Sistematiği öncelikle aynı hastalığa sahip olsa dahi, her hastaya farklı bir yöntemle yaklaşır. Çünkü herkesin hasta olma sebebi birebir aynı olmayabilir. Öncelikle Biyofrekans Terapi Sistematiği içerisinde bulunan tapas, psikokinezyoloji, matrix inform gibi yöntemlerle hastayı değerlendiriyoruz. Hastalığa sebep olan psikolojik etkenleri çözümlemeden fiziksel sebepleri çözmeye çalışmak zaman kaybı yaratır. Klasik tıpta kullanılan kanser tedavi yöntemlerine destek olmak amacıyla hastanın öncelikle gündelik yaşam faaliyetlerini düzene koymayı amaçlıyoruz. Duygu durumu, beslenme alışkanlıkları, çalışma koşulları gibi faktörler düzenlendikten sonra artık kansere sebep olan fiziksel etkenleri değerlendirmeye başlıyoruz. İşte bu aşamada devreye 40 yıllık bilimsel araştırmanın sonucunda ortaya çıkmış olan Trikombin Sistematiği ile, olumsuz etkenlerin elektriksel frekans boyutu değerlendirilip Biyofrekans terapi yöntemlerini uyguluyoruz.  Ayrıca MS, fibromiyalji, alerji, cilt hastalıkları ve birçok konuda Biyofrekans sistematiğini başarılı bir şekilde uyguluyoruz.  

Biyofrekans Terapi Yöntemini biraz daha açar mısınız?
Tüm varlıklar atomlardan oluşur. Ve atomları oluşturan diğer bileşenlerden. Bu bileşenler sürekli olarak hareket ederler ve titreşim halindedirler. Bu titreşim her maddenin bir frekans değerine sahip olduğunu gösterir bize. Tüm varlıkların bir frekans değeri olduğuna göre iç organlarımızın, dokularımızın, damarlarımızın ve insan bedeninde bulunan her hücrenin bir frekans değeri vardır. Bu değer çeşitli sebeplerden ötürü bozuluma uğrar ise o organ hastalanmaya başlar. Hastalığı ortadan kaldırmak için hasta olan organın frekans değerini sağlıklı olduğu andaki frekans değerine getirmek gerekir. İşte Biyofrekans terapi sistemi bunu gerçekleştiriyor. Ancak kanser gibi hücresel boyutta hatta hücre duvarının içinde meydana gelen bozulumları düzene koymak pek o kadar kolay değil. Çünkü mitokondri seviyesine kadar ulaşmanın yolu çok yüksek değerlere sahip Biyofrekans cihazları ile mümkün olabilmektedir. Frekans değeri Mhz seviyesinde olan hatta yüksek Mhz seviyelerine çıkabilen Biyofrekans cihazları ile artık biz hekimler mitokondriyel seviyedeki sorunları çözümleyebilecek terapiler uygulayabiliyoruz. Bu konuda frekans tıbbının dünyadaki en önemli ismi diyebileceğimiz Dr. Hulda Clark’ın araştırmalarını detaylıca anlattığı kitapları bulunmaktadır.  Bunun yanı sıra klasik tıp yöntemleri ile kanser tedavilerine devam eden hastaların yaşadığı yan etkiler yüzünden yaşamsal fonksiyonlarının düşmemesi için destek terapileri de uygulayabilmekteyiz. Özellikle kemoterapi alan hastaların sindirim, sinir ve dolaşım sisteminde meydana gelen hasarların sebep olduğu, bağırsak bozulması, şiddetli ağrılar, halsizlik gibi faktörlerin yarattığı sorunları azaltıp, hastanın gündelik yaşamını devam ettirilmesine destek oluyoruz.

Bilim insanları kanserle ilgili birçok farklı görüş sunuyorlar. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilim, ilerleyen teknolojik sistemle birlikte her geçen gün büyük gelişmeler kaydetmede. Bu gelişmeler içerisinde bilim insanları da yeni bulgulara sahip olmaktadırlar. Tüm görüşlere ‘evet doğru olan budur’ ya da ‘hayır bu yanlıştır’ dememek gerekiyor.  Bilimin ışığında kanıta dayalı çalışmaları doğru yönetmelerle değerlendirip bir kanıya varmak en doğrusu. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyaret eden günümüzün en önemli Biyofrekans Sistematiği araştırmacıların olan Alan E. Baklayan’ın kanserle ilgili çok ilginç bir tezi var. Baklayan der ki, ‘‘vücud tarafından kanser, dost olarak algılanmakta. Kanser çevresindeki dokular ise düşman olarak algılanmakta. Vücut yaşamını sürdürmek için dokularda biriken toksin yükünden kurtulmak için ölümsüz hücreler yaratmaya çalışmakta ve kanser adını verdiğimiz önüne geçilmesi zor olan kontrolsüz hücre çoğalmasının önünü açmaktadır. Kanseri vücuda düşman, çevresel dokuyu ise vücuda dost kabul ettirmek için Biyofrekans Sistematiğinin kansere yaklaşımının detaylarını incelemek ve kapsamlı araştırmalar yapmak gerekiyor.’’  Bu konuda ben sistemin Türkiye’deki öncüsü Dr. Sümer Zeynep Karabey’in periyodik olarak gerçekleştirdiği eğitimlerden faydalanıyorum. Klasik Tıbbın en iyi destekçisi olarak Biyofrekans Sistematiğinin ileriki dönemlerde kanser konusunda büyük başarılara da imza atacağına eminim.