Dünya Kolon Kanseri Farkındalık Ayı

Dünya Kolon Kanseri Farkındalık Ayı

Tüm dünyada kolon kanserine dikkat çekmek ve hastalık hakkında farkındalık oluşturmak üzere her yıl Mart ayı “Dünya Kolon Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul ediliyor. Bu hastalık hakkında merak edilenleri ve bilinmesi gerekenleri Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın anlattı.
 
Dünya Kolon Kanseri Farkındalık ayı nedeniyle, Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın ile bir söyleşi gerçekleştirildi. Sn.Yalçın hastalıkla ilgili pek çok bilgi paylaşırken, dikkat edilmesi gereken hususların da altını çizdi.
 
Kolon kanserinin erkeklerde akciğer ve prostat kanserlerinden, kadınlarda ise meme  ve akciğer kanserlerinden sonra en sık görülen üçüncü kanser türü olduğuna dikkat çeken Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın “Kolon kanseri Türkiye’de her yeni görülen 100 kanser vakasının 9’unu oluşturmaktadır. Kolorektal kanserler, kanser ölümlerinde de 3. Sırada yer alır. Bu kanser insanlarda yaklaşık ince barsak ile anus arsında yer alan sindirim ve boşaltım sistemimizin son 1,5-2 m2’lik kısmını oluşturan sindirim sistemimizin boşaltım ve sıvı emiliminden sorumlu olan kalın bağırsağın iç epitelinden köken alan bir kanser türüdür. Bu kanserin %90’ı 40 yaşından sonra görülür. Erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla görülür. Klinik araştırmalarda ortalama 61 yaş civarında görüldüğü tespit edilse de, gerçek hayatta en sık görülme yaşına baktığımızda bu ortalama 70 yaş civarındadır.” dedi.
 
Kolon kanserinin en sık görünen tipinin kolon adeno kanser olduğunu vurgulayan Yalçın; “Kalın bağırsakta özellikle dışkının yoğunlaşmasıyla birlikte bu bölgede oluşan inflamasyon sonucu kolon kanseri gelişiyor. Önce polipler oluşuyor ve çoğunlukla kolon kanserleri uzun yıllar içinde bu polipler zemininde gelişiyor. Oluşan polipler zamanla hücrelerin şekil değiştirmesiyle kansere dönüşüyor. Bu ortalama 10 yıl kadar sürüyor. Bu nedenle kişilerde kolonoskopiyle, polipleri erkenden tanımak, daha kanser gelişmeden polipektomiyle yok etmek mümkün oluyor. Polip zemininde kanser gelişmişse bile belirti vermeden yapılacak kolonoskopi ile erken tanı ve daha etkin tedavi yöntemleri uygulanabiliyor. Erken yakalanan hastalarada tedavi başarısı %90’lara kadar çıkabiliyor. Bu nedenle erken tanı ve tedavi çok önem taşıyor” diye sözlerine devam etti.
 
Türkiye’de erkeklerde daha sık rastlanıyor
 
Kolon kanseri sıklığının 70’li yaşlarda zirveye ulaştığını ve 80’li yaşlardan sonra ise bir miktar azalma görülmeye başladığını söyleyen Sn.Yalçın; ”Son yıllarda erken yaşlarda özellikle 35 yaş sonrası sol kolondaki kanserlerde artış var. Bunun sebebi yanlış beslenme, sigara kullanımı ve hareketsizlik olabilceği gibi, çağımızın getirdiği henüz tam tespit edilmemiş risk faktörleri de söz konusu olabilir. Mide, pankreas, yemek borusu ve karaciğer gibi kanserler de istatistiki olarak önemli olsa da sindirim sisteminin en sık gözüken kanseri kolon kanseridir” diyerek bu kanser türünün ülkemizde de sık görüldüğüne dikkat çekti. 
 
Fazla kilo hastalığa davetiye çıkarıyor
 
Hastalığa yakalanmada genetik faktörlerin genellikle %5’in altında olduğunu söyleyen Sn.Yalçın; “Bu kanserle ilgili önlenebilir ve önlenemez bazı risk faktörleri vardır. Önlenemez risk faktörünün başında yaşlanma gelir ama bu kanserde daha çok çevresel faktörler bu hastalığı tetikler. Özellikle kişide adenomatöz polip mevcutsa ve büyüklüğü 1 cm’den fazlaysa, yani ilerlemiş polipler varsa riski artıyor. Bunun dışında fazla kilolu olmak yani obezite ilk sıralarda gelen bir risk faktörü. Göbek ve bel çevresinin yağlanması bu hastalığa davetiye çıkarıyor. Aşırı yağlı beslenme veya kalori değeri yüksek, besin değeri düşük gıdaları fazla; lifli, posalı gıdaları az tüketmek, meyve-sebze tüketmemek de risk faktörleri arasındadır. Haftada 500 gramı aşan aşırı kırmızı et tüketimi de kolon kanseri oluşma riskini artırabilir. Sigara ve alkolün ise yine riski artırdığı biliniyor. Şeker hastalığının kolon kanseri ile ilişkisi de araştırılmaktadır. Bunun dışında ülseratif kolit, Crohn hastalığı gibi inflamatuar bağırsak hastalıkları bu kansere yol açabiliyor. ” dedi.
 
Erken teşhis için hastalığın belirtilerini tanımak önemli
 
Prof. Dr. Şuayib Yalçın hastalığın belirtilerinden bahsederken “Genellikle bu kanserde erken evrede belirgin bir yakınma olmayabilir. Bu belirtiler genellikle tümörün yer aldığı noktayla ilintilidir. Sağ kolon dediğimiz kalın bağırsağın başladığı yerde oluşan tümörlerde küçük miktarda fakat uzun süreli kan kaybına bağlı halsizlik, yorgunluk ve çarpıntı gibi durumlar söz konusu olabilir. İleri yaşta ve erkeklerde demir eksikliği anemisi, dışkıda gizli kan tespiti durumunda mutlaka kolon kanseri ihtimali araştırılmalıdır. Sol kolonda ise dışkılama alışkanlığında değişiklikler olabilir ki bunlar oldukça önemlidir. Ayrıca sol tarafta daha ziyade karın ağrısı, gaz gibi yakınmalar, ağrılı dışkılama ve dışkıda kan gözükmesi gibi durumlar söz konusudur. Rektum dediğimiz kalın barsağın bitimi olan bölgede gelişen tümörlerde ise ağrı ve makattan kanama sık olarak görülür. İleri evrede ise sarılık, karında şişlik, kilo kaybı gibi yakınmalar da söz konusu olabiliyor” bilgilerini verdi.
 
50 yaş sonrası yılda 1 kez kolonoskopi yapılmalı
 
Hastaların dışkılama alışkanlığındaki değişikliklerin doğru gözlemlenmesi ve erken teşhis için de en doğru yolun kolonoskopi olduğunu belirten Prof. Yalçın “Kolonoskopiyle çok rahat tanı konulabilir ve erken tedaviye geçilebilir. Bu nedenle bu uygulamadan çekinen kişiler için daha fazla farkındalık yaratabilmek adına toplum olarak çaba sarf etmek gerekir. Tüm bireyler 50 yaşından başlayarak kolonoskopi yaptırmalı ve en az 10 yılda bir tekrarlamalıdır. Ayrıca, en az 2 yılda 1 dışkı testleriyle kan veya ürünlerinin olup olmadığı tespit edilebilir ve varsa gereği yapılabilir” dedi.
 
İlk 3 evrede cerrahi müdahale şart
Hastalığın ilk evrelerinde cerrahi müdahaleyi önerdiklerini söyleyen Sn.Yalçın; “Evre 4 olan hastalarda bile daha çok cerrahi müdahale olması için çalışıyoruz. Evresinden evresine değişmekle birlikte, evre 2 hastalıklarda ortalama %30 gibi, evre 3’te ise %40’ın üzerinde metastaz riski oluyor. O nedenle bu hastalara cerrahi sonrası destek tedavi için kemoterapi veriyoruz. Yeni geliştirilen bazı moleküler testler ve bazı yeni genetik testler sayesinde kimin ilave kemoterapi alması gerektiğine daha rahat karar verebiliyoruz” şeklinde bilgi verdi. Hastaların mutlaka bir tıbbi onkolog tarafından takip edilmesi, yaşam boyu takip ve kontrol altında olması gerektiğinin altını çizerek, başarılı tedavilere rağmen sonradan nüks ve metastazların görülebildiğini veya kişilerde yeniden polip ve tümörler gelişebileceğini belirtti. 
 
Fiziksel aktiviteyle riski en aza indirgemek mümkün
 
Söyleşinin sonunda, Sn.Yalçın; “Her yaşta fiziksel aktivite önemli. Fiziksel aktivite sadece kilo kontrolünü sağlamıyor, aynı zamanda tüm kanserlerden ve kalp damar hastalıklarından bizi koruyor. Bunun limitleri ve şekilleri kişiden kişiye değişebilir tabii ama mutlaka fiziksel aktivite yapmak gerekiyor. İkinci konu, kilo kontrolünü sağlamak ve bel çevresini mümkün olduğunca azaltmak. Alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durmak da çok önemli. Tabii ki aşırı kırmızı et ve yağlı gıda tüketiminden kaçınmak gerekiyor. Özellikle kırmızı et tüketiminin haftada ½ kiloyu aşmaması yönünde klinik araştırmalar mevcut. Sebze meyve ve posalı gıdalara ağırlık vermek gerekiyor. Bunlar primer korunma için geçerli.” ifadeleriyle hastalığa yakalanmamak için alınabilecek önlemleri sıraladı.  Sözlerini “Klinik olarak ise; yılda 1 kez ya da 2 yılda 1 kez dışkıda gizli kan baktırmak ve 50 yaşından sonra kolonoskopi yaptırmak da önemli bir erken tanı yöntemidir. Çünkü erken tanıda hastalığın %100’e yakınını tedavi etmek mümkün olabiliyor” diyerek noktaladı.