Sedef Hastalığı Hakkında Merak Edilenler
Dünyada insanların %3'ünde karşılaşılan bir cilt hastalığı olan sedef hastalığının, ne olduğu, sebepleri, risk grupları gibi birçok soruyu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı’nda görev yapan Prof. Dr. Burhan ENGİN’e sorduk. Kendisiyle sedef hastalığı ile ilgili detaylı bilgiler içeren keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
-Öncelikle, bize sedef hastalığının sebeplerinden ve nasıl oluştuğundan bahseder misiniz?
Sedef hastalığı kronik immün aracılı bir hastalıktır. Bu hastalığın başlıca tetikleyicileri olarak genetik faktörler, enfeksiyonlar, travma, ilaçlar ve psikolojik stres sayılabilir. Sedef hastalığı özellikle kromozom 6’da bulunan HLA-Cw6 ile ilişkili olup ayrıca HLA-B27 ilişkili hastalarda sıklıkla sedef romatizması eşlik etmektedir. Bunun dışında obezite, sigara veya alkol tüketimi, psikolojik stres de sedef hastalığını tetikleyen başlıca faktörler arasında bulunur.
-Peki risk grupları kimlerdir?
Risk grupları arasında streptokoksik farenjit sedef hastalığının ana enfeksiyoz tetikleyicisi arasında bulunur. Özellikle çocukluk çağında görülen guttat tarzda sedef hastalığında streptokoksik farenjit tetikleyiciler arasında başta gelmektedir. Bunun dışında hipokalsemi gibi endokrinolojik nedenlerin püstüler atakları tetiklediği kanıtlanmıştır. Psikolojik stresin önceden sedef hastalığı öyküsü olan hastalarda atakları tetiklediği bilinmektedir. Çalışmalarda endişe veya kaşıma alışkanlığı gibi kognitif ve davranışsal bulguların hastalığın kötüleşmesiyle direk ilişkili olduğu saptanmıştır.
İlaclar arasında lityum, interferonlar, antihipertansif ilaçlar ve antimalaryal tedaviler sedef hastalığını tetikleyen ajanlar olarak öne çıkmaktadır. Hastaların hayat tarzı; örneğin sigara ve alkol kullanımı, yanlış beslenme ve bununla sonuçlanan obezite sedef hastalığının ortaya çıkmasında ve daha uzun süreli seyretmesinde rol oynamaktadır. Bu nedenle sigaranın bırakılması ve egzersiz ile kilo verme gibi pozitif alışkanlıklar sedef hastalığının iyileşmesinde olumlu katkı sağlamaktadır.
-Hastalar size hangi şikâyetlerle başvuruyorlar?
Hastalar sıklıkla diz dirsek gibi travmaya maruz kalan bölgelerde eritemli skuamlı plaklar ile başvururlar. Bu bölgelerin dışında sedef hastalığı tipik sedefi renkli plaklarla saçlı deri, sakral bölge ve vücudun diğer alanlarında da görülmektedir. Bu lezyonlara sıklıkla kaşıntı ve yoğun kepeklenme eşlik edebilir ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz anlamda etkileyebilir.
Sedef hastalığında deri bulguları dışında tırnak tutulumu da önemli olup yüksük tırnak şeklinde olabileceği gibi tırnaklarda distrofiye neden olabilecek tarzda değişikliklere neden olabilir. Ayrıca sedef hastalarının yaklaşık %10-20’sinde eklem şikâyetleri görülebilir. Klinikte bu durum periferik artrit veya aksiyal tutulum olarak kendini gösterir. Bu hastalarda sabahları ellerde, dizlerde veya bel bölgesinde sıklıkla ağrı ve yarım saatten uzun süren eklemde tutukluk şikâyeti görülür.
-Hangi tedavi yollarına başvuruyorsunuz?
Sedef hastalığı tedavi yaklaşımında vücut yüzey alanı tutulumu, el, ayak ve yüz gibi özel bölgelerde lezyon varlığı, eklem ve tırnak tutulumu ve eşlik eden metabolik sendrom gibi değerlendirmeler önemlidir. Vücudun %5-10’unu geçmeyen lokalize deri tutulumunda topikal kortikosteroidler, katranlı karışımlar ve D-vitamini analogları ilk tercihimiz olmaktadır. Ancak yaygın deri tutulumunda ve/veya eşlik eden eklem artrit bulguları varsa sistemik tedaviye başlanması gerekir. Sistemik tedaviler arasında ilk basamakta fototerapi, A vitamini türevi olan asitretin ve metotreksat bulunur. Metotreksat hem deri tutulumuna hem de eklem tutulumuna iyi gelmektedir. Bu ilaçların etkisiz kaldığı hastalarda biyolojik ajanlara geçilebilir.
Sedef hastalığı tedavisinde kullandığımız biyolojik ajanlar; TNF-α inhibitörleri, IL-12 ve IL-23 inhibitörü ve IL-17 inhibitörleri olarak sınıflandırılabilir. Bu ajanlar tedavide oldukça etkili olup iyi bir takiple güvenli bir şekilde kullanılabilmektedir. Örneğin yaygın hastalığı olup hızlı yanıt istenilen hastalarda TNF-α inhibitörü olan infliksimab veya IL-17 inhibitörleri kullanılabilir. Eşlik eden sedef romatizması bulunan hastalarda ise TNF-α inhibitörleri ilk seçenekler olarak yer almaktadır. Gebe olan ve sistemik tedavi ihtiyacı olan sedef hastalarında ise yeni onay alan TNF-α inhibitörü sertolizumab pegol kullanılabilir.
-Her sedef hastasına aynı tedavi mi uygulanıyor yoksa kişiye özel uygulamalarınız var mı?
Sedef hastalarında yaygınlık, tutulum bölgeleri ve eşlik eden durumlar her hastada değiştiği için farklı tedaviler uygulanmaktadır. Lokal deri bulguları olan yaygın hastalığı olmayan kişilere yerel tedaviler tercih etmekteyiz. Ancak yaygın hastalığı mevcut olan hastalarda eklem şikâyetlerine göre ikinci basamak tedaviye geçmekteyiz. Eklem şikâyeti bulunan hastalarda metotreksat ikinci basamakta tercih edilmekte olup izole deri tutulumu bulunanlarda ise fototerapi ön planda tercih edilmektedir. Bu tedavilere yanıt vermeyen veya yan etki gelişen hastalarda üçüncü basamak tedavi olarak biyolojik ilaçlara geçmekteyiz. Sedef hastalarına biyolojik tedavi üniversite veya eğitim-araştırma hastanelerinde yazılabilmekte ve öncesinde detaylı tahliller yapılmaktadır. Kişinin tüberküloz ve hepatit durumu öncesinde mutlaka değerlendirilmektedir.
-Bu hastalığın tedavisinde alternatif tıp uygulamalarını öneriyor musunuz?
Öncelikle hekim kontrolünde olmayan tedavileri önermiyoruz. Sedef hastalarında alternatif tıp uygulamaları eski olmakla birlikte bu durumun objektif olarak ele alınıp yayınlarla desteklenmesi gerekmektedir. Alternatif tıbba başvurmayı planlayan hastalarımızın dermatoloji uzmanına danışmalarını öneriyoruz.
-Peki, sedef hastalığı bulaşıcı mı?
Psoriasis otoimmun, otoinflamatuvar bir hastalık olup bulaşıcılık söz konusu değildir ancak hastalığın genetik alt yapısı bulunduğu için aynı ailede ve akrabalarda görülme ihtimali bulunmaktadır.
-Sizce dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Sedef hastalığı kronik bir hastalık olduğu için hastalarımızın tedavi ve takiplerinin “Sedef Hastalıkları Ünitesi” bulunan Tıp Fakülteleri gibi büyük hastanelerde yapılması uygun olur. Bu ünitelerde hastalar detaylı olarak değerlendirilmekte, rutin tahlilleri yapılmakta ve eşlik eden durumlar açısından uygun bölümlere yönlendirmektedir.
Hastalarımızın özellikle sigaradan uzak durmaları önemlidir. Ayrıca kilo kontrolü açısında diyet önerileri ve haftada en az 4 kere 30 dakika egzersiz önerilebilir. Ancak eşlik eden diyabet ve hipertansiyon gibi hastalığı bulunan kişilerin profesyonel bir uzmandan yardım almalarını öneriyoruz.
Bu güzel röportaj için Prof. Dr. Burhan ENGİN’e teşekkür ederiz.